#sinop tarihi
Explore tagged Tumblr posts
Text
Sinop’a Uçak Bileti Almak İçin En İyi Fırsatlar | Haberler As
Sinop, Türkiye'de Karadeniz'in ortasına denk gelen bir şehirdir. Doğal güzellikleri ve eski tarihi ile dikkat çeker. Bu nedenle, Sinop uçak bileti bulmak her geçen gün daha kolay hale gelmektedir. Read the full article
0 notes
Text
Şam Ba – Göbeklitepe’nin Özgür Kadını / Suat Çağlayan
✍🏻 M Osman Akbaşak
https://www.gundemarsivi.com/sam-ba-gobeklitepenin-ozgur-kadini-suat-caglayan/
Bugün konuşacağımız romanda iki özel konu var. Biri yazarı, değerli ağabeyim, Prof. Dr. Suat Çağlayan, değerli bir siyaset ve tıp insanı… Ama kitaplarında sadece Suat Çağlayan, bazen de B. Suat Çağlayan, o kadar… Sadece bir kitabında, yaşam öyküsünü yazarken unvanını kullanmış. Bir dönemin gerçek anlamda Kültür Bakanı olduğundan söz etseniz, tevazu içinde başını öne eğer…
Diğer konu ise, yazdığı kitapların konusu hep dikkat çekici, hatta sıra dışı. Örneğin bir zamanlar “zeytin” konusuyla ilgilenmiş, Türkçe ve İngilizce yayınlanan kitapları var. “Umut” demiş, gençlik romanları yazmış. “Fındık Yaprağı” demiş, bir Karadeniz kadınının öyküsünü yazmış, “Yaşadık��a” demiş, yaşam öyküsünün altında bir dönemi anlatmış.
Tarih romanları deyince, ne yazık ki bir çoğumuzun adını kitabıyla tanıdığı ama aslında destansı bir kahraman olan “Tıbbiyeli Hikmet” romanından söz etmemek olmaz. Bir de Konak civarında heykelinin yapılmasını sağlamış.
Yakın sayılabilecek tarihimize de girmiş, benim de daha önce yazmış olduğum “Aristonikos” konusunu derinlemesine ele almış, Pergamon’un dünya tarihine geçen sınıfsal ayaklanmasını okurlarına “Umutlar Yarım Kaldı – Aristonikos” adıyla sunmuş. “İmbatla Gelen Kadın” romanında Amazonları benim ilk kez karşılaştığım şekilde ince ayrıntılarla anlatmış. “Sinopeli Diyogenes” sanırım konusunun ender örneklerindendir.
Tıp tarihi romanları başlı başına türünün verimli örnekleri arasında. “Hipokrat’ın Romanı” hem tıp tarihi hem de antik tarihten sahneler sunuyor. Bugünlerde “İbn-i Sina” üzerinde çalıştığını biliyorum.
Artık sıra bugünkü kitabımızda; Göbeklitepe bilindiği gibi son kırk yılın bilgisi, üzerine bilimsel makalelerin dışında bir şey yazıldı mı, ben rastlamadım. Göbeklitepe bir toplu tapınma alanı, daha doğrusu tapınma alanları topluluğu. Suat Çağlayan bu özelliği temel alan bir roman yazmış. Roman dosyasını ilk kez sanırım üç yıl kadar önce bana verdi, dikkatle okudum, çok ilgimi çekti. Kitap haline gelebilmesi için küçük düzenlemeler yaptım, yayına hazır hale geldi. Gel gelelim bir türlü yayınlanamadı. Sonunda Varyant Yayınları, sevgili Mehmet Nusreddin Özbay kardeşim yayınlamış, çok sevindim.
Şam Ba, Göbeklitepe’nin döneminin baskıcı erkek egemen inanç düzenine karşı dimdik ayakta duran özgür ve asi kızı… Günümüzden 12 bin yıl önce bir genç kız dinsel baskıya karşı ayakta durabilir mi, neden olmasın? Romanlar, edebiyat bunun için değil mi? “Olsaydı, nasıl olurdu?”yu görebilmek ancak böyle bir romanla olabilirdi. Her şeyden önce akla uzak hiçbir şey yok. Yaşam biçimleri son derece dikkatle incelenmiş, “İnsanların yaşama koşulları, bitkiler, hayvanlar o dönemde ancak böyle olabilirdi” denecek şekilde gerçekçi.
Romanın konusu Göbeklitepe’nin tapınma merkezi oluşundan yola çıkılarak, Şaman rahipleri, baskıcı rahipler, halktan yana olan rahipler, halkla ilişkileri üzerine şekillenmiş. Suat Çağlayan bir de kadın hakları hatta eşitliği içeriğini de eklemiş. “12 bin yıl önce kadın hakları mı olurmuş?” demeyin, bu bir roman… “Olsaydı her halde böyle olurdu” denecek denli akılcı.
Şam Ba adında özgürlüğüne düşkün, asi ruhlu bir genç kadın ve ona hayran genç tapınak görevlisi davulcu arasında yaşananlar çerçevesinde Göbeklitepe çevresinde obalarla Büyük Tapınak arasındaki bize hiç de yabancı olmayan sömürme, sömürülme öyküleri okuyucuya çok ilginç gelecek.
Günümüz düzenine dokundurmalar ve göndermeler de oldukça dikkat çekici:
“Büyük tapınak gerçek Şamanlığın merkezi olmaktan çıkmış, obaları gelir kaynağı gibi gören bir yer haline gelmiştir. Bunu gördüğüm için sizi sömürmeye çalışan ‘Büyük Tapınak’ın bir görevlisi olarak vurarak bulunmayı içime sindiremiyorum. Kutsal ruhun bana verdiği görev ile ‘Büyük Tapınak’ın benden bekledikleri arasında büyük farklar olduklarını gördüm. Bu nedenle sırtımdaki Şaman giysisini çıkarıyorum. bundan sonra ‘Kutsal Ruh’a kavuşuncaya kadar bu obanın içinde sizlerle birlik olacağım. İnsanların eşit ve özgür olmaları için gayret edeceğim.”
Büyük Tapınak’a baş kaldıranlara karşı ilk saptamalar da sanki günümüze değinmeler içeriyor:
“Buradaki insanlar Zincirlerini kırmış özgürlüğü içselleştirmeye başlamış bundan sonra büyük tapınakta köklü değişiklikler yapmadıkça olacakları kutsal ruh bile önleyemez.”
Suat Çağlayan’la konuştuğumda bu konuya yaklaşımını şöyle açıklamıştı:
“12 bin yıl önce ne yaşandığını elbette hiçbirimiz bilemeyiz. Ben gerçeklikten ayrılmadan olabilecekleri canlandırmaya çalıştım. O zamanlarda insanların inançlara bakışları veya kadın hakları böyle mi olurdu bilemem. Ben bugüne bir çağrışım yaptırsın istedim, bilinen zamanlarda ne değişti ki, olsa olsa buna benzer şeyler yaşanmıştır.”
Özellikle son sayfalarda verdiği mesajlar ve yazarın iletisi okurda gerçekten öyle olup olmadığını hiç düşünmeden yaşanabilecek bir sahicilik duygusu uyandırıyorsa, yazar görevini hakkıyla yerine getirmiş demektir.
Sevgili Suat Çağlayan, değerli ağabeyim, yaratıcılığına büyük saygım var. Her zaman sürprizlerini sevgiyle bekleyeceğim. Kalemine sağlık…
M Osman Akbaşak
#ŞamBaGöbeklitepninÖzgürKadını #SuatÇağlayan #Kitapİncelemesi #KitapAlıntısı #OkunmasıGerekenKitaplar #Göbeklitepe #Kurgu #Tarih #YeniKitap
0 notes
Text
Sinop'un Neyi Meşhur? Sinop'un En Meşhur Yemekleri Ve Alınabilecek Hediyelikler
Ayrıca turistik ve tarihi tesisleri içerisinde gelip görülecek yerler de bulunmaktadır. Buraya gelip aynı zamanda birbirinden güzel hediyelik eşyalar alma imkanınız olduğu da söylenebilir. El sanatları ve dokuma halılar başta olmak üzere pek çok farklı hediyelik eşya bulunmaktadır. Sinop’un neyi meşhurdur? Sinop şehri özellikle Sinop burnuyla ünlüdür. Karadeniz bölgesinde yer alan Sinop, bölgenin…
View On WordPress
0 notes
Text
Kastamonu Gezilecek Yerler Kastamonu Gezilecek Yerler, Kastamonu, ...
0 notes
Text
ANMA:
B UGÜN 17 OCAK (1954)
GAZETECİ, YAZAR:
İSMAİL HABİP SEVÜK’ÜN
ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ. RAHMETLE ANIYORUM.
İsmail Habip Sevük ya da İsmail Hakkı Sevük (d. 1892, Edremit - ö. 17 Ocak 1954, İstanbul), Türk yazar, edebiyat tarihçisi, gazeteci, siyasetçi.
Kurtuluş Savaşı boyunca Anadolu'da çıkarılan çeşitli gazetelerde Milli Mücadeleyi destekleyen yazılar kaleme aldı. Cumhuriyet döneminin ilk edebiyat tarihi kitabı olan “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” adlı eserin yazarıdır.[2] VII. TBMM’de Sinop milletvekili olarak yer almıştır (1943-1946).[1]
Yaşamı
1892'de Edremit'te dünyaya geldi. Babası Jandarma binbaşısı Mustafa Habib Bey’dir.[3] İlk öğrenimin Edremit'te, lise öğrenimini Bursa'da tamamladı. Edebiyat zevkini Bursa İdadisi'ndeki edebiyat öğretmeni Hüseyin Siret Bey'den aldı. Yükseköğrenimini İstanbul'da Darülfünun Hukuk Mektebi'nde tamamladı (1913).
Hukuk Mektebi'nden mezuniyetinin ardından öğretmenlik mesleğini seçti. 1914'te Maarif Nezareti'nin imtihanını kazanarak[3] Kastamonu'ya edebiyat ve felsefe öğretmeni olarak atandı. Kastamonu'da İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin kulüp müdürlüğünü ve cemiyetin yayın organı “Köroğlu” gazetesinin başyazarlığını üstlendi.[4]
1919'da İzmir’e geçerek İzmir Sultanisi'nde edebiyat öğretmenliği yaptı. İzmir'in işgali üzerine Balıkesir'e geçti. 1919-1920 arasında Balıkesir'de Mustafa Necati ve Vasıf Bey tarafından çıkarılan “İzmir'e Doğru” dergisini yönetti. Balıkesir'in de Yunan işgaline uğraması üzerine Kastamonu’ya tekrar gitti. Hamdi (Çelen) ve Hüsnü (Açıksöz) beylerin çıkardığı “Açıksöz” gazetesinde 13 Ekim 1922 gününe kadar başyazı yazdı. Türk Kurtuluş Savaşı bittikten sonra Ankara’ya gitti.
Ankara Erkek Lisesi’nde edebiyat öğretmenliği yapan İsmail Habip Bey, Aralık 1922'de Yunus Nadi'nin "Yeni Gün" gazetesinde yazarlığa başladı.[4] Yeni Gün'ün ve Anadolu Ajansı'nın muhabiri olarak 1923 yılı Mart ayında Mustafa Kemal Paşa'nın Adana, Mersin, Konya illerine yaptığı seyahate katıldı. Dönüşte izlenimlerini bir dizi halinde Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımladı
Vasıf Bey'in Maarif Vekaleti sırasında Edirne Milli Eğitim Müdürü oldu. Edirne Türk Ocağı başkanlığını üstlendi. 1925 yılında liseler için ders kitabı olarak hazırladığı “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” adlı eseri yayınlandı.
1926-27 Antalya Maarif Eminliği, 1927-1931 Adana Maarif Eminliği görevlerinde bulundu. Adana'da iken “Adana Mıntıkası Maarif Mecmuası” dergisini çıkardı. Dergi, 1928-1931 arasında 40 sayı yayımlandı. Maarif eminliklerinin kaldırılması üzerine 1931'de Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmenliğine atandı.
1939 yılının sonuna doğru Mustafa Nihat Özön'ün “Metinlerle Muasır Türk Edebiyatı Tarihi” adlı eseri hakkında kaleme aldığı yazılar basında birçok yazarın katıldığı tartışmalara yol açtı[4]
Galatasaray Lisesi edebiyat öğretmeni iken milletvekilli seçildi. TBMM VII. dönemde Sinop milletvekili olarak yer aldı. Hiç evlenmeyen İsmail Habib Sevük, 1946'da emekliye ayrılarak kendisini tamamen yazmaya verdi. 17 Ocak 1954'te gırtlak kanseri nedeniyle İstanbul'da yaşamını yitirdi. Cenazesi Merkezefendi Mezarlığı’na defnedildi.
Edebiyat çalışmaları hakkında
İsmail Habip Bey, 1925'te basılan “Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi” ile dikkatleri üstüne çekmiş bir yazardır. Yazar bu eserde Tanzimat’a kadar olan Türk edebiyatının sadece genel bir görünümünü vermiş, yenileşme içindeki edebiyatı ele almış ve Türk edebiyatını Fransız edebiyatı ile eş zamanlı olarak vermiştir.[5]
Yazar "Tuna'dan Batı'ya" (1935) ve "Yurttan Yazılar" (1943) kitapları ile gezi türünde güzel örnekler verdi.
Atatürk'le ilgili anılarını "O Zamanlar" (1936), Atatürk'ün kişiliğini ve devrimlerini değerlendiren yazılarını da "Atatürk için" (1939) adlı eserlerinde topladı.
Batı kültür ve sanatını oluşturan şair ve yazarların yaşamlarını ve sanatlarını, “Avrupa Edebiyatı ve Biz" adlı iki ciltlik eserinde Türk edebiyatı ile kıyaslayarak anlattı (1940-41).
Eserleri
Gezi Yazıları
Tuna'dan Batı'ya, 1935-44.
Yurttan Yazılar, 1943.
Anı
O Zamanlar, 1936.(Kurtuluş savaşı anıları)
İncelemeleri
Türk Teceddüt Edebiyatı Tarihi, 1925.
Atatürk İçin, 1939.
Edebiyat Bilgileri, 1942.
Edebi Yeniliğimiz, 1931-32. (Türk Teceddüd Edebiyatı Tarihi'nin geliştirilmiş baskısıdır)
Avrupa Edebiyatı ve Biz, 1940-41.
Tanzimattan Beri, 1940.
Türk Güreşi, 1946
Mevlana, 1954.
Yunus Emre, 1954.
0 notes
Text
Türkiye’nin en mutlu ili Sinop oldu
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından 2023 yılında yapılan "Yaşam Memnuniyet Araştırması" sonuçlarına göre, Türkiye'nin en mutlu ili Sinop oldu. Sinop'u sırasıyla Afyonkarahisar, Bayburt, Kırıkkale, Kütahya, Çankırı, Düzce, Uşak, Siirt ve Şırnak takip etti. Elazığ, Malatya, Bingöl, Diyarbakır ve Tunceli ise bu sıralamada oldukça geride kaldı. Bu illerde mutlu olduğunu beyan eden bireylerin oranı sırasıyla ,2, ,7, ,2, ,4 ve ,8 oldu. Bu sonuçlar, söz konusu illerde yaşayan bireylerin yaşamlarından daha az memnun olduklarını gösteriyor. Bu memnuniyetsizliğin nedenleri arasında ekonomik durum, güvenlik, toplumsal huzur ve çevresel faktörler gibi etkenler yer alıyor olabilir. Elazığ, Malatya, Bingöl, Diyarbakır ve Tunceli illeri, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alıyor. Bu bölge, Türkiye'nin en az gelişmiş bölgelerinden biri olarak kabul ediliyor. Bölgede işsizlik oranı yüksek, gelir düzeyi düşük ve güvenlik sorunları yaşanıyor. Ayrıca, bölgenin doğal güzellikleri ve tarihi zenginliklerine rağmen, turizm potansiyeli yeterince değerlendirilemiyor. Bu faktörler, söz konusu illerde yaşayan bireylerin yaşamlarından daha az memnun olmalarına neden olabilir. Bu sorunun çözümü için, bu illerde ekonomik kalkınmanın sağlanması, güvenlik sorunlarının giderilmesi, toplumsal huzurun tesis edilmesi ve çevresel faktörlerin iyileştirilmesi gibi önlemlerin alınması gerekiyor. Özellikle, bu illerde yaşayan gençlerin iş bulma ve kariyer yapma imkânlarının artırılması, toplumsal huzurun tesis edilmesi ve çevresel faktörlerin iyileştirilmesi, bu illerde yaşayan bireylerin yaşamlarından daha memnun olmalarına yardımcı olabilir. Read the full article
0 notes
Text
Boyabat hakkında bilgi Boyabat, Sinop ilinin bir ilçesidir ve tarihi oldukça eski bir geçmişe sahiptir. İlçenin adıyla özdeşleşmiş olan Boyabat Kalesi, tarihi eserleriyle ziyaretçilerini cezbetmektedir. Boyabat, doğal güzellikleri, tarihi yapıları ve yöresel yemekleri ile ünlü bir ilçedir. Sinop'un tarihi ve kültürel mirasının önemli bir parçası olan Boyabat, zengin bir turizm potansiyeline sahiptir. Boyabat ilçesinde bir diğer önemli tarihi eser ise Boyabat Emirhanıdır. Osmanlı dönemine ait olan bu yapı, ilçenin tarihine tanıklık etmektedir. Ayrıca, ilçenin doğal güzellikleri de oldukça etkileyicidir. Boyabat Şelalesi, muhteşem manzarasıyla ziyaretçilerine unutulmaz bir deneyim sunmaktadır. Tarihi ve doğal güzelliklerinin yanı sıra, Boyabat'ın yöresel mutfağı da oldukça zengindir. Boyabat köfte ve Boyabat mantarı, yöresel lezzetler arasında öne çıkmaktadır. Zengin bir mutfak kültürüne sahip olan Boyabat, gastronomi turizmi açısından da oldukça önemli bir konuma sahiptir. Boyabat, kültürel ve tarihi mirasıyla, doğal güzellikleriyle, lezzetli yemekleriyle ve misafirperver insanlarıyla her mevsim ziyaretçilerini karşılamaya hazırdır. Eğer siz de farklı bir tatil deneyimi yaşamak istiyorsanız, Boyabat'ı tercih edebilir ve bu şirin ilçenin güzelliklerini keşfedebilirsiniz. Web tasarımın önemiWeb tasarımı, günümüz dünyasında oldukça önemli bir konu haline gelmiştir. Bir web sitesinin tasarımı, kullanıcı deneyimini ve marka imajını etkileyen temel bir unsurdur. Kullanıcılar, estetik ve kullanımı kolay bir web sitesi ararlar. Eğer bir web sitesi karmaşık ve düzensiz görünüyorsa, ziyaretçilerin sitede kalmak istemeyecekleri birçok sebep olabilir.Web tasarımı aynı zamanda marka imajınızı yansıtır. Profesyonel ve düzenli bir tasarıma sahip olmak, müşterilere güven verir ve marka bilinirliğinizi artırır. Bu nedenle, web tasarımının önemi işletmeler için oldukça büyüktür.Ayrıca, web tasarımı, SEO (Arama Motoru Optimizasyonu) için de oldukça kritiktir. İyi bir web tasarımı, sitenizin arama motorlarında daha üst sıralarda yer almasını sağlar. Sonuç olarak, web tasarımı, işletmelerin başarılı olmaları için vazgeçilmez bir unsurdur.Sonuç olarak, web tasarımının işletmeler üzerindeki etkisi oldukça büyüktür. Kullanıcı deneyiminden marka imajına, SEO'ya kadar birçok alanda önemli bir rol oynamaktadır. Bu nedenle, işletmelerin web tasarımı konusuna ciddi bir şekilde eğilmesi ve profesyonel destek alması gerekmektedir.E-ticaret websitesi kurma adımları E-ticaret, günümüzde giderek daha popüler hale gelen bir ticaret yöntemidir. E-ticaret websitesi oluşturmak, işletmeler için önemli bir adımdır. Bu adımları takip ederek, başarılı bir e-ticaret websitesi kurabilirsiniz. Pazar araştırması, e-ticaret websitesi kurmadan önce en önemli adımlardan biridir. Hedef kitlenizi belirleyin, rakiplerinizi analiz edin ve talep edilen ürün veya hizmetleri araştırın. Altyapı oluşturma, güvenilir bir e-ticaret websitesi için güçlü bir altyapı oluşturmak önemlidir. SSL sertifikası, ödeme ve kargo entegrasyonu gibi teknik ayrıntıları göz önünde bulundurarak altyapınızı oluşturun. Profesyonel destek almak, e-ticaret websitesi kurma sürecinde uzmanlardan destek almak önemlidir. Web tasarımcıları ve geliştiricileri ile çalışarak, işletmenize özel ve kullanıcı dostu bir e-ticaret websitesi oluşturabilirsiniz.Kurumsal web tasarımın avantajları Kurumsal web tasarımı, şirketinizi ve markanızı internet üzerinde profesyonel bir şekilde temsil etmenin en etkili yollarından biridir. Kurumsal bir web sitesi, şirketinizi diğerlerinden ayırmanıza ve potansiyel müşterilerinize kendinizi en iyi şekilde tanıtmanıza yardımcı olabilir. Kurumsal web tasarımı, marka kimliğinizi yansıtan özel ve özgün bir tasarım oluşturarak şirketinizi diğerlerinden ayırmanıza yardımcı olur. Bu da marka algısını güçlendirir ve müşterilerinizin aklında daha kalıcı bir izlenim bırakmanızı sağlar. Ayrıca kurumsal web tasarımı, SEO uyumlu yapısı sayesinde arama motorlarında üst sıralarda yer almanıza yardımcı olabilir.
Böylece daha fazla potansiyel müşteriye ulaşabilir ve web sitenizin ziyaretçi trafiğini artırabilirsiniz. Profesyonel bir web tasarımı, mobil uyumlu ve hızlı bir web sitesi oluşturulmasını sağlar. Bu da kullanıcı deneyimini artırır ve web sitenize gelen ziyaretçilerin sitenizde daha fazla vakit geçirmesine olanak tanır. Bu da dönüşüm oranını artırabilir. Dijital pazarlama stratejileriDijital pazarlama, günümüzün rekabetçi iş dünyasında hayati bir rol oynar. Geleneksel pazarlama stratejilerinden farklı olarak dijital pazarlama, hedef kitleye daha etkili bir şekilde ulaşmak için çeşitli yöntemler kullanır. Bu stratejilerin başarılı bir şekilde uygulanması işletmelerin online varlığını güçlendirir ve müşteri tabanını genişletir.Dijital pazarlama stratejilerinin etkili bir şekilde uygulanması için ilk adım, SEO yani Arama Motoru Optimizasyonu'na odaklanmaktır. Bir web sitesinin arama motorlarında üst sıralarda yer alması, potansiyel müşterilerin bulunabilirliğini artırır ve trafik oluşturur. Bu nedenle, anahtar kelime araştırması ve sitenin içeriğin optimize edilmesi çok önemlidir.Bununla birlikte, sosyal medya platformları da dijital pazarlama stratejilerinde büyük öneme sahiptir. İşletmeler, Facebook, Instagram, Twitter gibi platformlarda hedef kitleyle etkileşime geçmek ve marka bilinirliğini artırmak için stratejiler geliştirmelidir. Ayrıca, paid advertising yani reklam vermeyi de düşünerek hedef kitleye daha geniş bir şekilde ulaşabilirler.Son olarak, dijital pazarlama stratejileri içerisinde content marketing yani içerik pazarlaması da büyük önem taşır. Kaliteli ve özgün içerikler üreterek, hedef kitleye değer katan işletmeler, müşteri bağlılığını artırabilir ve potansiyel müşterilerin dikkatini çekebilirler.Web sitesi tasarımında kullanılan teknolojilerWeb sitesi tasarımında kullanılan teknolojiler, sürekli olarak gelişmekte olan bir alandır. Günümüzde bir web sitesi oluşturulurken kullanılan teknolojiler, sitenin işlevselliği, görsel tasarımı ve kullanıcı deneyimi açısından oldukça önemlidir. Bu teknolojilerin başında HTML5, CSS3 ve JavaScript gelmektedir. Bu teknolojiler, web sitesinin temelini oluşturur ve içerik, stil ve etkileşimi sağlar.Web siteleri, kullanıcıların farklı cihazlardan (bilgisayar, tablet, akıllı telefon) erişebileceği bir yapıya sahip olmalıdır. Bu nedenle, Responsive Web Design adı verilen tasarım teknikleri de kullanılmaktadır. Bu teknik, web sitesinin her türlü cihazda uyumlu bir şekilde görüntülenmesini sağlar. Ayrıca, Bootstrap gibi framework'ler de kullanılarak web sitesinin tasarım süreci kolaylaştırılır.Web sitelerinin daha hızlı yüklenmesi ve performansının artırılması amacıyla, jQuery gibi kütüphaneler ve React gibi teknolojiler de tercih edilmektedir. Aynı zamanda, Content Management Systems (CMS) adı verilen içerik yönetim sistemleri ise web sitesinin kolayca güncellenmesini sağlar.Web sitesi tasarımında kullanılan teknolojiler, sürekli olarak yenilenmekte ve gelişmektedir. Bu nedenle, web tasarımcıların bu yenilikleri takip etmeleri ve güncel teknolojileri kullanmaları oldukça önemlidir.Web yazılımın işlevleriWeb yazılımı, web sitelerinin ve internet tabanlı uygulamaların oluşturulması, geliştirilmesi ve bakımı için kullanılan yazılım sistemleridir. Bu yazılımların birçok farklı işleve sahip olduğunu düşünebiliriz. İşte web yazılımının başlıca işlevleri:1. Veritabanı Yönetimi: Web yazılımı, veri tabanlarını oluşturmak, yönetmek ve güncellemek için kullanılır. Bu sayede kullanıcı bilgileri, ürün verileri, sipariş bilgileri gibi veriler depolanabilir ve güvenli bir şekilde saklanabilir.2. Güvenlik: Web yazılımı, web sitelerinin güvenliğinden sorumlu olan önemli bir işleve sahiptir. Kullanıcı bilgilerini korumak, zararlı yazılımlardan korumak ve kimlik avı saldırılarına karşı koruma sağlamak gibi görevleri bulunmaktadır.3. Kullanıcı Arayüzü Tasarımı: Web yazılımı, web sitelerinin kolayca kullanılabilir ve estetik bir kullanıcı arayüzüne sahip olmasını sağlar. Bu sayede ziyaretçiler, siteyi rahatlıkla gezebilir ve istedikleri bilgilere kolaylıkla ulaşabilir.
Web tasarım fiyatlandırma modelleriWeb tasarım fiyatlandırma modelleri, web tasarım hizmetlerinin maliyetleri hakkında fikir sahibi olmak isteyenler için büyük bir öneme sahiptir. Web tasarım hizmetleri sunan birçok firma, farklı fiyatlandırma modelleri ile müşterilerine hizmet sunmaktadır.Bu fiyatlandırma modellerinden biri olan sabit fiyat modelinde, proje için belirlenen işler ve detaylar üzerinden bir fiyat belirlenir ve bu fiyat proje boyunca sabit kalır. Bu model, projenin baştan sona nekadara malolacağını önceden bilmek isteyen müşteriler için idealdir.Bir diğer fiyatlandırma modeli olan saatlik ücret modelinde ise, belirlenen saatlik ücret üzerinden yapılan çalışmaların maliyeti hesaplanır. Projede yaşanacak değişiklikler ve ekstra talepler, saatlik ücretin artmasına neden olabilir.Ayrıca, proje bazlı fiyatlandırma modeli de sıkça tercih edilen bir diğer seçenektir. Bu modelde, projenin büyüklüğüne, zorluk derecesine ve iş kapsamına göre bir fiyat belirlenir. Müşteriler, projenin detaylarına ve gereksinimlerine göre bu fiyatlandırma modeli ile daha rahat bir şekilde çalışabilirler.Sosyal medyanın işletmelere faydalarıSosyal medya, günümüzde işletmelerin pazarlama stratejilerinde çok önemli bir rol oynamaktadır. Sosyal medya platformları, işletmelerin marka bilinirliğini artırmak, potansiyel müşterilere ulaşmak ve müşteri bağlılığını sağlamak için etkili bir araçtır. Özellikle Facebook, Instagram ve Twitter gibi popüler sosyal medya platformları, işletmelere geniş bir kitleye kolayca ulaşma imkanı sunmaktadır.Bununla birlikte, sosyal medya işletmelere müşteri geri bildirimi alma ve ürün/hizmetleri tanıtma fırsatı da sağlar. Müşterilerin yorum ve beğenileri, işletmelerin ürün/hizmet kalitesi ve müşteri memnuniyeti hakkında değerli bilgiler sunar. Ayrıca, sosyal medya üzerinden yapılan tanıtımlar ve reklamlar, daha geniş bir kitleye ulaşma ve müşteri tabanını genişletme imkanı sağlar.İşletmeler aynı zamanda sosyal medyayı, marka itibarını yönetme, profesyonel iletişim ve müşteri ilişkileri kurma amacıyla da kullanabilir. Müşterilerle etkileşim halinde olmak, onların beklentilerini daha iyi anlamak ve işletmenin itibarını korumak için sosyal medya son derece faydalıdır.Sonuç olarak, sosyal medyanın işletmelere birçok faydası bulunmaktadır. Ancak, sosyal medya stratejilerinin başarılı bir şekilde uygulanabilmesi için zaman, emek ve uzmanlık gerekmektedir. İşletmelerin sosyal medya stratejilerini belirlerken, hedef kitlelerini iyi tanımlamaları ve içeriklerini ona göre şekillendirmeleri önemlidir.Kurumsal SEO stratejileri ve ipuçlarıKurumsal SEO stratejileri, büyük ve kurumsal ölçekli işletmelerin internet arama motorlarında daha üst sıralarda yer alabilmek için kullandığı stratejilerdir. Bu stratejilerin başında, belirli anahtar kelimeler için optimize edilmiş içerik oluşturmak gelir. Anahtar kelimelerin işletmenin ürün veya hizmetlerini doğru şekilde yansıttığından emin olmak, önemli bir adımdır. Öte yandan, SEO ipuçları olarak, backlink oluşturma, site hızını artırmak, mobil uyumluluk sağlamak gibi faktörler de dikkate alınmalıdır. Backlink oluşturma, diğer sitelerden kendi sitenize yönlendirme almak anlamına gelir ve bu da arama motorlarında sitenizin değerinin artmasını sağlar.Site hızını artırmak ve mobil uyumluluk sağlamak ise, kullanıcı deneyimini iyileştirir ve arama motorları tarafından takdir edilir. Bu sayede sitenizin SEO performansı yükselebilir ve üst sıralara çıkabilirsiniz. Kurumsal SEO stratejileri ve ipuçları, işletmenizin çevrimiçi görünürlüğünü artırmak için oldukça değerlidir.Bu nedenle, doğru anahtar kelimeler için içerik oluşturmak, backlink oluşturma, site hızı ve mobil uyumluluk gibi faktörleri dikkate alarak, kurumsal SEO stratejilerinizi oluşturmalısınız. Bu sayede, internet arama motorlarında üst sıralarda yer alabilir ve potansiyel müşterilere daha kolay ulaşabilirsiniz.
0 notes
Text
Sinop'ta hedef 2 milyon ziyaretçi
Tarihi, kültürel ve doğal güzellik unsurlarıyla her yıl binlerce ziyaretçiyi ağırlayan Türkiye’nin en kuzey noktası Sinop, 2023 turizm sezonundan umutlu. Erfelek şelaleleri ve İnceburun Feneri ile ünlü kentte bu yıl 20’den fazla kruvaziyer geminin gelmesi beklenirken, restorasyonu tamamlanan Tarihi Cezaevi ve Müze de yakında yeniden ziyarete açılacak. İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü tarafından yaz…
View On WordPress
0 notes
Photo
Yarın öldüğümüz zaman birisi bize sorsa: ‘Dünyada neler gördünüz? ‘ dese herhalde verecek cevap bulamayız. Koşmaktan görmeye vaktimiz olmuyor ki.
69 notes
·
View notes
Link
#sinop#cami#tarihi cami#eski cami#kabalı köyü eski camii#haber#haberler#sinop haberleri#güncel#gündem#sondakika#newsfindy#news findy
0 notes
Text
Sinop'ta tarihi surları turizme kazandıracak projeye onay https://sahrahaber.com/sinopta-tarihi-surlari-turizme-kazandiracak-projeye-onay/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes
Text
📗 KAPADOKYA TARİHİ 📌
Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Hanedanının eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ettiler.
💁🏻♂️Paphlagonia veya Paflagonya, Anadolu'nun, Karadeniz'in kıyısında, Pontus ve Bitinya arasında kalan eski bir bölgedir.
Paflagonya, Frigya'dan Bithynia'nın doğusunda kalan bir uzantıyla ayrılmaktaydı. Strabon'a göre Parthenius (Bartın Çayı) nehri bölgenin batı sınırını, Halys (Kızılırmak) nehri de doğu sınırını çiziyordu. Bölge doğuda Kızılırmak, batıda Sakarya Nehri, güneyde Frigya ve Galatya ile çevrilidir. Kuzeyde ise Karadeniz yer alır.
Günümüzde Kastamonu, Sinop, Bartın, Çankırı ve Karabük bu bölgede yer alırken Çorum, Bolu, Zonguldak ve Samsun illerinin bir bölümü bölgenin içinde kalmaktadır. Batı Karadeniz ve Orta Karadeniz bölümünü kapsayan bölgeye Türklerden önce Paflagonya denmiştir. MÖ 1000 tarihinde bu bölgeye hâkim olan Paflagonlar kendi adlarını bu coğrafyaya vermişlerdir.
📗NİKOMEDYA TARİHİ 📌
(Yunanca: Νικομήδεια, günümüz Türkiye'sinde İzmit) Marmara Denizi'ne açılan İzmit Körfezi'nin ucunda Bitinya Kralı I. Nikomedes tarafından kuruldu.
Roma İmparatorluğu bölündükten sonra ise Doğu Roma yönetimine geçen Nikomedia, 11. yüzyılın son çeyreğinde Selçuklu Hanedanı tarafından rahatsız edilir. I. Haçlı Seferine güzergâh olan Nikomedia, 1204'te bir süre Latinlerin işgalinde kaldıktan sonra tekrar Doğu Roma'ya geçer. Ardından 1337'de Osmanlı Devleti'ne dahil olmuştur.
Kocaeli Üniversitesi bünyesinde açılan Arkeoloji bölümü ile İzmit'in bu pek bilinmeyen tarihi, Körfez'in karanlık sularından yavaş yavaş su yüzüne çıkmaktadır.
📗GALATYA TARİHİ 📌
Galatya (Antik Grekçe: Γαλατία, Galatiya, "Galya") günümüz Türkiye'sinin Ankara ve Eskişehir illerini kapsayan, orta Anadolu tepeliklerinde bulunan antik bir bölgedir. Galatya, M.Ö. 279'da Balkanlara göçlerinin ardından, 3.yy.'da Trakya'dan (bkz. Tylis) buraya göç edip yerleşen Galya kabilelerinden ismini almıştır. Romalı tarih yazıcıları tarafından bu bölge Doğu Galya ve yerlileri Galli (Galyalı ya da Kelt) olarak adlandırılmıştır.
📗ANTAKYA TARİHİ 📌
Antakya (Anṭākye; Yunanca: Ἀντιόχεια, Antiohia), Hatay ilinin nüfus bakımından en büyük ilçesidir ve merkezidir. Yeni düzenlemeyle birlikte Antakya ve Defne Belediyesi olarak ayrılmıştır. Ortasından Asi Nehri geçmektedir.
📗KAPADOKYA TARİHİ 📌
Anadolu'nun Ermenistan'dan Kapadokya'ya kadar olan Hristiyan bölgelerine Arap akınları başlar. Bu akınlardan kaçarak bölgeye gelen insanlar bölgedeki kiliselerin tarzlarının değişmesine sebep olur. 11. ve 12. yüzyıllarda Kapadokya Selçuklu Hanedanının eline geçer. Bu ve bunu takip eden Osmanlı zamanlarında bölge sorunsuz bir dönem geçirir. Bölgedeki son Hristiyanlar 1924-26 yıllarında yapılan mübadeleyle, arkalarında güzel mimari örnekler bırakarak Kapadokya'yı terk ettiler.
2 notes
·
View notes
Photo
EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ. ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA VEKUREYŞANLI DERVİŞ SÜLEYMAN'IN SİNOP HİKÂYESİ:
Sinop Kalesi.Sinop kalesi ilk defa MÖ 2000’de yaşayan yerli kavim Gaşkalılar zamanında yapılmış, Grek, Pontus, Roma, Bizans, Selçuklulara da ev sahipliği yapmış olan bir kaledir. 3 Ekim 1214 yılında Sinop’u ele geçiren Selçuklu Sultanı İzzeddin Keykavus tarafından, ana kalenin kuzeyden güneye inen dik bir surla kesilmesi ile meydana getirilmiş. Osmanlılar devrinde büyütülerek onarılmış.. Karadeniz’in hırçın dalgalarına karşı binlerce yıldır ayakta kalan kalenin inşacılarına hayran kalmamak elde değil.Kale’den Cezaevi’neKalenin cezaevi olarak kullanımına ait en eski belgeler ise 1568 yılına dayanmaktadır. Evliya Çelebi seyahatnamesinde bu zindandan şöyle bahsetmiştir;"Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkûmları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurmazlar."İç kalenin resmi olarak zindana dönüşmesi ise 1887 yılında olmuştur. O dönem Sinop Mutasarrıfı Veysel Paşa yeni binalarla birlikte bir de hamam eklemiştir. 1939 yılında da çocuk hapishanesi olarak kullanılmak üzere bir bina daha yapılmıştır.Burası; “girilir, ama çıkılmaz” denilen, nemden (rutubet) kibritin bile yanmadığı söylenen, mahkûmların çürümek veya ceza sürelerini tamamlayamadan ölmekle karşı karşıya kaldıkları Sinop Cezaevi “esaslı bir ceza” olmuş mahkûmlar için. Binlerce yıllık bir kalenin surları ardına gizlenmiş, Karadeniz’in hırçın dalgalarına terk edilmiş, rutubetini bir yiyenin bir daha iflah olmayacağı 120 yıllık cezaevi 1997 yılına kadar toplumdan tecrit edilmek istenilen yazar ve şairler ile ağır cezalık mahkûmların sürgün yeri olmuş.Türkiye Cumhuriyetinin tarihi boyunca gerçekleştirmiş olduğu idamların üç yüzden fazlasına ev sahipliği yapmış bir cezaevidir.Sinop Cezaevinde yatan ÜnlülerRefik Halit Karay: 12 Haziran 1913’de Mahmut Şevket Paşa'nın öldürülmesi ile başlayan ve bu suikastı takiben “İttihat ve Terakki karşıtı” olması sebebiyle İstanbul dışına sürülüyor. 1913–1918 yılları arasını Sinop, Çorum, Ankara ve Bilecik'te geçiriyor.Mustafa Suphi: İttihatçı rejimin halk düşmanı niteliğini ve haksız savaş yaklaşımlarını eleştiren yazıları nedeniyle Şevket Paşa'nın öldürülmesini bahane edilerek 1913 yılında 15 yıl mahkûmiyetle Sinop'a sürülüyor. 1914 yılında bir kayıkla Rusya’ya kaçmıştır.Ahmet Bedevi Kuran: 1884–1966 yılları arasında yaşamıştır. 1913’de önce Bodrum'a sonra Sinop'a sürülmüş, buradan Sivastopol’e kaçmıştır.Refik Cevat: 1890–1968 yılları arasında yaşamıştır. Alemdar gazetesindeki yazıları sebebiyle 1913’te Sinop'a sürülmüştür.Hüseyin Hilmi: 1910 yılında Osmanlı Sosyalist Fırkası kurucuları arasında yer alan Hüseyin Hilmi 1913 yılında Sinop’a daha sonrada Çorum ve Bâlâ’ya sürülmüştür. 1923 yılında öldürülür.Burhan Felek: Çok kısa bir süre Sinop’ta sürgün kalmıştır.Osman Cemal Kaygılı: 1913 sürgünlerindendir.Celal Zühtü Benneci: (Tayyareci Celal) Nişantaşı Güzelbahçe’de bakkal.Kerim Korcan: 1918 doğumlu–1938 Harp Okulu davası sonucu 10 yıl Sinop Cezaevinde kalmıştır.Osman Deniz: Talat Aydemir hareketindeki önemli isimlerden biridir. Kurmay Yarbaylık görevini sürdürürken 22 Şubat 1962 olaylarına karışması sebebiyle emekliye çıkarılır. 21 Mayıs 1963 eyleminde öncülük yaptığı gerekçesiyle ölüm cezasına çarptırılır. Cezası müebbette çevrilerek 26.06.1964’te kesinleşen cezası nedeniyle Sinop'a gönderilir. 1974’te affında çıkmıştır.Zekeriya Sertel: Gazeteci yazar 1925 yılında Resimli Ay dergisindeki yazılarından ötürü İstiklâl Mahkemesi tarafından üç yıl süreyle Sinop’a sürgün edilir.
ALDIRMA GÖNÜL ALDIRMA'NIN HİKÂYESİ
Sabahattin Ali: 26 Aralık 1932 – 29 Ekim 1933 yılları arasında önce Konya sonra Sinop Ceza-evinde tutuklu olarak kaldı. Ünlü “Aldırma Gönül Aldırma” türküsünü orada yazdı.“Başın öne eğilmesinAldırma gönül, aldırmaAğladığın duyulmasın,Aldırma gönül, aldırmaDışarda deli dalgalarGelip duvarları yalar;Seni bu sesler oyalar,Aldırma gönül, aldırmaGörmesen bile denizi,Yukarıya çevir gözü:Deniz gibidir gökyüzü;Aldırma gönül, aldırmaDertlerin kalkınca şahaBir sitem yolla Allah'aGörecek günler var daha;Aldırma gönül, aldırmaKurşun ata ata biterYollar gide gide biter;Ceza yata yata biter;Aldırma gönül, aldırma.”Sabahattin Ali “Duvar” adlı öyküsünde Sinop Cezaevi’ni anlatıyor: “… Uzun zamanlar deniz kenarında ve surlar içindeki bir hapishanede kaldım. Kalın duvarlara vuran suların sesi taş oralarda çınlar ve uzak yolculuklara çağırırdı. Tüylerinden sular damlayarak surların arkasında yükseliveren deniz kuşları demir parmaklıklara hayretle gözlerini kırparak bakarlar ve hemen uzaklaşırlardı.” Sabahattin Ali 1936 yılında yazdığı bu öyküsünde bir mahkûmun anlattığı “yarı kalmış bir firar hikâyesinde tutukluluk günlerini de şöyle anlatıyor: “… Fakat benim kaldığım hapishanede her şey, her ses hürriyeti gözlerin önüne kadar getirmek, sonra birdenbire çekip götürmek için yapılmış gibiydi. Surların üstünde büyüyen ufak ufak ağaçlar, yosunlu taşlardan aşağı sarkan sarıçiçekler, bir bahar havası içinde eli kolu bağlı olmanın bütün acılarını içime dökerdi. Uçsuz bucaksız gökte bir kuğu gibi ağır ağır yüzen bulutlar benden bir teselliyi: unutmayı alırlardı…”Firarın en zor olduğu cezaeviSinop Cezaevi’nden şimdiye kadar üç kişi firar edebilmiş. Firar edenler üzerine Sinop’ta türlü türlü hikâyeler anlatılır. Kaçmayı başaranlardan biri idamlık bir mahkûm olan Amasyalı Emin Aladağ’dır. Ayakkabısında getirdiği küçük bir demir testereyle kaçmayı başarmış. Cezaevinin kalelerinden denize atlayıp üç gün denizde yüzdükten sonra karaya çıkabilmiş.Dinlenmek için yanlışlıkla bir polisin evini seçince yakalanıyor tabii. Emin Aladağ yakalanıyor ama daha sonra 1987 affından yararlanarak salıveriliyor. Yani anlayacağınız firarı gerçekleştirmeseydi idam edilecekti Emin Aladağ.Bir başka mahkûm da pislikleri denize dökülen bir lağımdan kaçmayı başarmış.Yüksek kaleler ve geniş güvenlik önlemiyle çevrili Sinop Cezaevi’nden kaçmayı başaranlardan biri de Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusu Mustafa Suphi’dir. Disipliniyle meşhur cezaevinden başka da firar etmeyi başaran olmamış.Ancak Sandıkçı Şükrü hikâyesinde anlatılana göre o da bu hapishaneden firar edenlerden biridir. Hikâye şöyle.
EŞKIYA DÜNYAYA HÜKÜMDAR OLMAZ
Kalabalıktan hoşlanmayan kendi halinde biriydi Sandıkçı Şükrü. Bir düğünde kardeşi vurulunca katili kovalayıp aynı akıbete uğrattı.Anadolu insanının haksızlık karşısındaki duruşunu anlatır halk kahramanlarının hikâyeleri. Bu topraklardaki kavimler; yiğitlik ve iyilikseverliği destanlaşan nicelerinin içselleştirilmiş hayatlarıyla kaynaşmıştır. Zalimin karşısında mazlumun yana tavır alışları anlatan bu halk hikâyeleri özgürlük mücadelesinin sembolüdür aynı zamanda.Yiğitlik ve dostluk örnekleri hikâyeci âşıkların coşku dolu türküleriyle ulaşır ve özümsetilir topluma. Karadeniz Bölgesinde de dilden dile gönülden gönülle akar durur. İşte bunlardan biri de Sandıkçı Şükrü’nün öyküsüdür.Kısaca şöyledir: Rize'nin Portakallık (eski adı Haldoz) mahallesi sakinleri şamatalı bir güne daha başlamıştır. Her hafta bir düğün vardır. Mevsimidir zira. Holdoz’dakinde her şey yolundadır. Ziyafet gerçekten büyüktür. Oradan oraya taşınır tepsiler. Orta yaşlardaki Sandıkçı Şükrü, pek kalabalıktan hazmetmediğinden yerine kardeşini göndermiştir. Dükkânda oturmuş kafa dinlemektedir. Pencereden görür ki, bir çocuk mekâna doğru koşmaktadır. Kapıda karşılar. Nefes nefesedir. Sakinleşmesini bekler. Nefesleri düzene girince, “Kan ter içinde kalmışsın velet. Anlat hele. Ne oldu ki?” diye sorar. Korku dolu gözlerle kendine bakan çocuktan, “Kardeşin… Bıçakladılar onu! Karnından işte… Koş Ağabey!” cevabını duyar.Bir çırpıda olay yerindedir. Kardeşi kanlar içindedir. Adeta aklı başından uçmuştur Şükrü’nün. Haykırır: “Kim yaptı bunu? Nasıl kıyabildi!” Gözler, Abdi Ağa’nın evini işaret etmektedir. Kan beyne sıçramıştır. Koruma engelini de aşarak eve dalar: “Abdi Ağa! Çık karşıma! Erkekçe öl Abdi Ağa!”Abdi Ağa bahçe duvarından atlayıp kaçar. Peşine düşer. Köy meydanına gelmişlerdir. Kulaklar Şükrü’nün bağırışıyla irkilir: “Abdi Ağa! Yüzünü dön Abdi Ağa. Arkadan vurulanlar, kaçarken vurulanlar, kalleştir.” Hemen ardından iki el silah sesi yankılanır. Abdi Ağa’nın koca vücudu kana bulanmış halde yere serilmiştir. Jandarmalar Şükrü’yü tutuklar. Sinop Cezaevi’nin yolu gözükmüştür.Sandıkçı’nın karısı Fadime’ye göz koyan Rüstem Ağa için gün doğmuştur. Kadın borç erzak isteyince fırsat bilerek evlenmeye zorlar. Hayır yanıtı üzerine zorbalaşır. Olan bitenden haberdar olur olmaz arkadaşlarıyla hapisten kaçar Şükrü. Gerisi çoğu kişinin bildiği ve mırıldandığı “Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz” başlıklı eserin mısralarındadır.Sandıkçı Şükrü Sinop Cezaevi’nden firar edebilen ender hükümlülerdendir. Sığındığı dağlardan inerek ilkin Fadime’yi rahat bırakmayan Rüstem Ağayı vurur. Jandarma günlerce iz sürer ama izine dahi rastlayamaz. Yöredeki dağlar Şükrü’ye avucunun içi gibidir. Güvenlik kuvvetleri takibi kesince çete kurar. Öyle bildiğiniz kötü çetelerden değildir onun ki. Mazluma asla zulmetmez. Fakirin ekmeğine katiyen dokunmaz. Tek düşmanı para ve gücüne yaslanan zalimlerdir.Sandıkçı Şükrü’nün haberin kutular bölümünde okuyabileceğiniz türküsünde adı zikredilen Perilizade zengin bir şahıstır. Tarlasında yetiştirdiği ürünlerden yoksullara da dağıtması için haber iletir Sandıkçı. Tehdit savurmuştur alenen. Perilizade oralı olmaz. Şükrü ürünleri adamlarına toplattırır ve fakir ve yaşlılara verdirir.Kimin başı sıkışsa, bir haksızlığa uğrasa Sandıkçı Şükrü’ye başvuruyordur. En acizler bile kapısında paşaymışçasına ağırlanır ve korunur. Ahali sürekli onu evine, ocağına çağırır. Urusba köylüleri, aralarında üç kişi seçip ellerinde erzak ve hediyelerle Sandıkçı’ya gönderir. Onları kıramaz, birlikte köye inerler. Bir kahvehanede oturulur, çay eşliğinde hatıralar dillendirilir. Çocuklar dahi yiğidi görebilmek için pencerelere yapışır. Köyün zenginlerinden biri durumu Jandarmaya gammazlar. Mekânın etrafı sarılır: “Etrafın sarıldı. Teslim ol, kan çıkmasın!” Şükrü silahına davranır. Kıran kırana çatışırlar. Adamlarına askere isabet ettirmemelerini söyler Şükrü. Kan dökülmeden uzaklaşabilmeyi amaçlamaktadır. Hapse düşerse Fadime’si kolsuz ve kanatsız kalacaktır.Pencere camını kırarak dışarı atlar. Çatışa çatışa sağ kalan arkadaşıyla birlikte dağlara doğru at sürer. Bundan böyle oralarda barınamayacağını anlar ve Trabzon’un Of ilçesine gider. Trabzon Valisi Kadir Paşa otoritesini sarsacağını düşünür ve beş yüz süvariyi Sandıkçı’nın üzerine yollar. Şükrü’yü tanıyan kolcu başı Varilcioğlu Sadık da yanlarındadır. Aynen türküye de nakşedilmiştir ki; Sandıkçı Şükrü, Of’un İkizdere köyündeki Sanlı Mezrası’nda yaşlı bir kadının evindedir. İhbar sonrası çevresi atlılarla kuşatılır: “Sandıkçı Şükrü! Gel, teslim ol. Öldürülmeyeceksin. Ben Varilcioğlu, söz veriyorum!” Şükrü, bu sesi tanır. Varilcioğlu’nu vakti zamanında birkaç serserinin elinden kurtarmıştır. Yalnızdır, direnecek gücü yoktur. Elleri havada dışarı çıkar. Tutuklanır.Süvariler arkada, Sandıkçı önde yola koyulurlar. Köyün çıkışına varıldığında silah sesleri göğü deler. Namludan çıkan iki kurşun, Sandıkçı’nın sırtına saplanır. Varilcioğlu ateşlemiştir. Kendini ölümden kurtaran yiğidi, para karşılığı kurşunlamıştır. Sandıkçı, iki mermi yemiştir fakat hala ayaktadır. Fazla dayanamaz, yıkılır. Yüzü topraktadır. Abdi Ağa gibi arkadan vurulmuştur. Bir farkla, ‘Mertçe’.O topraklar, Sandıkçı Şükrü’nün sözünü hiç unutmadı. Adı yaşatıldı. Yöre halkı, çocuklarını onun hikâyeleriyle büyüttü. Adına nice türküler yazıldı.Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz"Sene 1341 nefsime uydumSebep oldu şeytan bir cana kıydımKatil defterine adımı koydumEşkıya dünyaya hükümdar olmazSen üzülme anam dertlerim çokturÇektiğin çilenin hesabı yokturYiğitlik yolunda üstüme yokturEşkıya dünyaya hükümdar olmazÇok zamandır çektim kahrı zindanıBize de mesken oldu Sinop’un hanıFirar etme ilen buldum âmânıEşkıya dünyaya hükümdar olmazSinop kalesinden uçtum denizeTam üç gün üç gece göründü RizeKarşıki dağlardan gel oldu bizeEşkıya dünyaya hükümdar olmazBir yanımı sardı müfreze koluBir yanımı sardı VarilcioğluBeş yüz atlı ile kestiler yoluEşkıya dünyaya hükümdar olmaz"
KUREYŞANLI DERVİŞ SÜLEYMAN'IN SİNOP HİKÂYESİ:
Derviş Süleyman ile ilgili halk arasında ki anlatım şudur. Kureyşanlı Derviş Süleyman ve altı talibi Sinop kalesine hapsedilmişlerdir. Uzun bir tutukluluk döneminden sonra Derviş Süleyman’ın talipleri Hapishaneden kaçmaya karar verirler. Bu niyetlerini pirlerine söylerler. Ancak Derviş Süleyman “yaşlılığını ve ömrünün sonuna” geldiğini ifade ederek kaçmak istemez.Bunun üzerine taliplerinden hayır dualarını da esirgemez. Talipleri kaçar kurtulurlar ve Dersime geri dönerler.Derviş Süleyman bir gün Hapishane müdürüne “ Ben perşembeyi Cuma’ya bağlayan gece hakka yürüyeceğim (Öleceğim) kimse bedenimi yıkamasın. Siz sadece bir kazan su kaynatın gerisine karışmayın” demiş. Hapishane yönetimi olayı ciddiye almamış ancak gerçekten de Perşembe akşamı Derviş Süleyman hakka yürüyünce bu sefer de onun keramet sahibi bir ulu eren olduğunu düşünüp hemen su kaynatmışlar ve meraklı gözlerle neler olacağını beklemeye başlamışlar.Yatağında cansız yatan Derviş Süleyman yerinden kalkıp suyun kaynadığı kazanın yanına gelmiş üstünü başını çıkarıp banyosunu yapıp dualar etmiş sonra tekrar yatağına uzanıp ruhunu teslim etmiş.Kureyşanlılar bu olayı farklı, farklı anlatsalar da öz itibariyle olay bu.Kureyşanlı canımız Turabi Karabulut olayı araştırmamı isteyince önce çok heyecanlandım. Çünkü daha önce Kureyşanlıların Avrupa da yaşayan en yaşlılarından biri olan Bawa Mahmut ( Mahmut Yıldız) dan da dinlemiştim.Yazılı kaynaklar bu konu da ne diyor?“Tanzimat: 1839'da ilan edilen Tanzimat dönemi boyunca, Osmanlı Devleti, tarihi boyunca ilk kez Dersim'i denetim altına almak için harekete geçti. O zamana kadar kendi başına buyruk Dersim aşiretleri, merkezi otoritenin herhangi bir müdahalesi olmaksızın yaşayagelmişlerdi.Bu amacı gerçekleştirmek için Osmanlı İmparatorluğu, Dersim'in egemen ailelerini, reisleri ve derebeylerini kazanmaya çalışır.Mesela, Tanzimat ilan edildiği dönemde Soşen Bey diye geçen Çarekan aşiretinden Şah Hüseyin Dersim'e egemendir.Yine Tanzimat döneminde (1850'li yılların başında) bir aralık devlet, büyümekte olan Dersim hastalığına çözüm arar ve bu nedenle İsmail Hakkı Paşa ile Erzurum Müdürü Samih Paşa, aşiret reislerine hediye, birer rütbe vererek onları kontrol altına almak isterler. Ancak başarılı olamazlar.Osmanlı İmparatorluğu bu hastalığın ağaları, beyleri oradan uzaklaştırarak iyileşeceğine hükmetmiş, bu maksatlaÇarekan aşiret reisi Şah Hüseyin Vidin' e, Ferhat uşağı aşiretinden Diyap Ağa oğlu Süleyman, Kahraman Ağa oğlu Süleyman, Amcası Alişir, Kalan aşiretinin Keçel kolu reisi Munzur, Şarki Dersim'den Haydari Ağa'nın oğlu Yusuf (şuran aşireti reislerinden), Ovacık'tan Tampoz oğlu, Kureşan aşiretinden Derviş Süleyman, Baluşağı reisi Hıdır oğlu Gazi ağalar Sinop'a sürgün edilmişlerdir.Fakat bu ağaların tümü daha sonra kaçarak tekrar Dersime gelmiş, yalnız Derviş Süleyman ve Alişir ağalar Sinop'ta ölmüşlerdir.”
(1) (Bkz. Nazmi Sevgen, Zazalar ve Kızılbaşlar, İstanbul, 1946).
(2) (Mesut Özcan Öyküleriyle Dersim Ağıtları-1. Ankara 2002)
Şimdi bura da Sinop'a sürgün edildikleri yazılıdır ancak Hapis edildiklerine hata Sinop Cezaevinde yattıklarına dair bir bilgi bulunmamaktadır.İki olasılık var.Birinci olasılık Nazmi Sevgen bilerek hapishane olayını yazmamıştır.İkinci olasılık yararlandığı belgelerde böyle bir nota rastlamamıştır.Nazmi Sevgen'in Jandarma Yarbay kimliği ile Kızlbaş Dersim karşıtlığı göz önüne alınınca birinci olasılık daha akla yatkın görülmektedir.Sinop’tan dönenlerin anlatımları yani canlı hafıza burada daha önem kazanmaktadır.Çünkü onlar bire bir olayı yaşadıkları için anlatımları daha doğrudur. Hapishaneden kaçanlar Derviş Süleyman'ın ölüm olayına tanık olmadıkları için olayın o bölümü de Hapishane personeli tarafından ya da daha sonra dan özgürlüğüne kavuşan mahkûmların anlatımı ile öyküde yer almış olabilir. Çünkü halk yaslandığı canlı hafıza olayı o şekilde anlatmakta ve kuşaktan kuşağa da sözlü gelenekle gelip günümüze ulaşmıştır.
Alıntı
2 notes
·
View notes
Text
Sinop Gezilecek Yerler Sinop Gezilecek Yerler, Sinop şehri, Ka...
0 notes